Kerim Kaan Dönmez

Kitaplar

"So many books, so little time." - Frank Zappa

Şeffaflık Toplumu

Byung-Chul Han

Şu an okuyorum
Felsefe

"Şeffaflık neoliberal bir aygıttır. Enformasyona dönüştürmek amacıyla her şeyi içine girmeye zorlar. Günümüzün gayri maddi üretim ilişkileri koşullarında daha fazla enformasyon ve daha fazla iletişim, üretkenlik ve hızda artış demektir. Buna karşılık gizlilik, yabancılık ve ötekilik sınırsız iletişime engel oluşturur. Şeffaflık adına bunlardan kurtulmak gerekir. "Şeffaflık insanı camlaştırır. Şiddeti de buradadır. Sınırsız özgürlük ve iletişim topyekûn kontrol ve gözetime dönüşüyor. Sosyal medya da giderek toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benziyor daha çok. "Şeffaflık bir ideolojidir. Bütün ideolojiler gibi onun da mistik hale getirilmiş ve mutlaklaştırılmış olumlu bir çekirdeği vardır. Şeffaflığın tehlikesi de bu ideolojikleşmededir. Totalize edilirse şiddete yol açar." – Byung-Chul Han

Ortadoğu

Bernard Lewis

Şu an okuyorum
Tarih

Hıristiyanlığın başlangıcından günümüze Ortadoğu’nun iki bin yıllık tarihini dünyaca ünlü tarihçi Bernard Lewis’in bilimsel bir yaklaşımla ve etkileyici bir dille anlattığı kitabı "Ortadoğu".Üç büyük dinin ve pek çok uygarlığın doğum yeri olan Ortadoğu bölgesi tarih boyunca nice savaşlara, nice göçlere, nice gelişimlere, değişimlere şahit olmuş, ev sahipliği yapmıştır. Kimi zaman uygarlıkları birleştiren köprü görevini üstlenmiş kimi zamansa dinler arası büyük çatışmalara sahne olmuştur.Princeton Üniversitesi’nde Yakındoğu profesörü olan Bernard Lewis, yüzyıllar boyunca çeşitli alanlardaki önemli bilgi ve fikirlerin çıkış noktası olan Ortadoğu üzerine uzmanlığını bu tartışmasız başyapıtla gözler önüne seriyor.

Aganta Burina Burinata

Halikarnas Balıkçısı

Şu an okuyorum
Roman

Balıkçılar, sünger avcıları, dalgıçlar, gemiciler... Halikarnas Balıkçısı'nın hikâye ve romanlarıyla gelen bu tipler, sadece edebiyata ilk kez geldikleri için ilginç değillerdir. Balıkçı, denize bağlı olarak, güzelliği, özgürlüğü, başkaldırıyı, insanoğlunun geçmişteki ve gelecekteki arayışlarını, kayıplarını, bunalımlarını, korkularını, ışığı kırar gibi kendiliğinden alabildiğine etkin bir anlatımla ortaya koyarak, çağdaş insancıl bakışla eski uygarlıklar arasındaki bağları göstermiştir.

Gemi Batıyor Seyrediyorlar
Okudum
Felsefe

Bu zarif kitap, denizle ilgili metaforların evriminin ve eski Yunan’dan modern zamanlara kadar insan kültüründe izleyicinin rolünün izini sürüyor. Deniz, yaşam için kullanılanı en eski metaforlardan biridir ve Blumenberg’in gözlemlediği gibi, deniz yolculuğu, sıklıkla hayat yolculuğuyla karşılaştırılmıştır. Hepimiz gemi kazalarının bu yolculukta oynayabileceği rolü biliyoruz ve bazı durumlarda hepimiz başkalarının kazalarına şahit olmuşuzdur; ama güven içinde dururken yardım edebileceğimiz bir şey olmadığını da biliyoruz ve her durumda izleyici konumumuzu sürdürmek zorundayızdır. Blumenberg’in uçsuz bucaksız edebiyat bilgisi sayesinde, eski metinlerden ondokuzuncu yüzyıl hatıraları ve modern konuşmalara dek, insanların bu metaforlara verdikleri anlamları katman katman görüyoruz; ve böylece de normal ifade tarzlarının yapamadıklarını metaforların nasıl yapabileceklerini anlamaya başlıyoruz.

Palyatif Toplum

Byung-Chul Han

Okudum
Felsefe

"Günümüzde her yerde genel bir algofobi, acı korkusu hâkim. Acı toleransı da hızla düşmekte. Algofobi sürekli bir anesteziye yol açtı. Acı yaratacak her durumdan kaçınılıyor. Aşk acılarına bile şüpheyle bakılmaya başlandı artık. Algofobi toplumsal alana da uzanır. Acı verici tartışmalara yol açabilecek çatışma ve fikir ayrılıklarına ve çatışmalarına giderek daha az yer verilmektedir. Algofobi siyasete de yansır. Uyum ve uyuşma baskısı artar. Siyaset palyatif bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirir. “Alternatifsizlik” siyasi bir ağrı kesicidir. Muğlak “orta yol” palyatif bir etki gösterir. Tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelenin yerini sisteme uyma baskısı alır. Demokrasi-sonrası bir toplum yapısı yaygınlaşmaktadır. Bu palyatif bir demokrasidir. Palyatif siyaset acı verebilecek keskin reformlar ya da vizyonlar oluşturmayı beceremez. Bunun yerine sistemik bozukluk ve kırıklıkların üzerini örtmekle kalan kısa süre etkili ağrı kesicilere başvurur. Palyatif siyasetin acıya cesareti yoktur. Böylece her şey eskisi gibi devam eder." - Byung-Chul Han

Bu güzel kitap post-modernizmin bizi ve toplumları getirdiği son noktada apolitiklik ile kayıtsızlık arasında gidip gelmemize kısa ve öz bir eleştiri sunuyor. 70 sayfalık kısa kitap her cümlesinde günümüzdeki acıdan kaçma refleksimizi yüzümüze vuruyor.
Yılanı Öldürseler
Okudum
Roman

Hasan Ali onuru uğruna akrabaları ve köylülerin baskısıyla annesini öldürmek zorunda kalır. Dokuz yaşında işlediği bu cinayeti hiçbir zaman aklı almayacak, kabullenmeyecek ve anlamlandırmayacaktır. Toplumsal cinnetin bir çocuğu katil olmaya sürüklemesinin romanı Yılanı Öldürseler kurban kavramına odaklanır."Zengin yaratısı, Yaşar Kemal'in herkese seslenen zaman ötesi büyük klasiklere yaklaştırmaktadır."

Cehenneme Övgü - Gündelik Hayatta Totalitarizm
Felsefe

Bazı eleştirmenlerin “şeytanın avukatı” sıfatını yakıştırdıkları Gündüz Vassaf’ın “gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskısı”yla sunduğumuz Cehenneme Övgü’sü, içimizde büyütüp yaşattığımız küçük ‘totaliter dünyalar’ımızı afişe ediyor, daha doğrusu ‘yüzümüze vuruyor’. Totalitarizmin -anne karnındaki bebeğin beslenmesi gibi- bireyle toplumu bağlayan göbek bağıyla semirdiğini, hayata ilişkin algılarımızı ve kimi dayatılan kimisini de gönüllü olarak kabul ettiğimiz kavramları irdeleyerek gösteriyor. Cehenneme Övgü, yazarın kendiyle hesaplaştığı, herkesi de hesaplaşmaya çağıran, hatta kışkırtan bir kitap.

İnsanlığımı Yitirirken
Roman

Japonya'nın en çok okunan romanlarından İnsanlığımı Yitirirken'de Osamu Dazai, savaş sonrası Japonya'sının boğucu atmosferinin toplumdaki izdüşümünü ve bireyin kalabalıklar karşısında giderek yabancılaşarak insani değerlerini yitirişini aktarmak için teşrih masasına kendini yatırıyor. Gündelik yaşamın acı veren detaylarını ve yıkıcı anların uğultusunu tüm yalınlığıyla kâğıda dökerek yarattığı bu anti-kahramanla, Japonya'nın genç aydınlarının Batı ile geleneksel kültür arasındaki sıkışmışlığını resmederek, bireyciliğin ve toplum karşıtlığının "salgın" gibi yayıldığı bir coğrafyada varoluşçuluk tohumları serpiyor. Duygular hırpalanarak silikleşirken, dünyanın gerçekliğini yitirişini aktaran Dazai, dünyevi hazlar peşinde iyileşmeye çalışırken daha da parçalanan Yozo karakterinde cisimleşen evrensel sancının yansıdığı satırlarla yazın dünyasında ölümsüzleşiyor. Yaşamı intihar girişimleriyle şekillenmiş bir yazardan, ölümün sınır çizgilerine misilleme yapan bir metin...

Gizli Emir

Melih Cevdet Anday

Henüz başlamadım
Roman

Sadece Türk toplumunun değil, bütün toplumların korkularım ve bekleyişini anlatan Melih Cevdet Anday, Gizli Emir'de "umudu" kaleme alır. Bekleyişin umutla başlayıp umutsuzluğa gidişinin oldukça ince bir ironiyle anlatıldığı roman, Salâh Birsel'in dediği gibi " Gizli Emir Türkçenin en güçlü romanlarından biri"dir. Zamanın ötesinden, zamansız ve mekansız olaylar, korkular, umutlar, bekleyişler... Her şeyin insan için olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Gizli Emir, kurtuluşu kendi içinde aramak yerine başkalarında arayanlara da çok şey anlatıyor. "Kaptır söylüyorum sana oğlum, saymıyor musun beni? Bak, senin hükmün önündeki sanduğa geçer, belediyeye karışamam. Karıcık günler bugünler, emir gelecekmiş diyorlar. Emir gelirse ne yapacağız o zaman? Emir gelirse ne sanduğun kalır, ne bir şeyin. Anladın mı oğlum?"

Kaygı Üzerine

Renata Salecl

Henüz başlamadım
Psikoloji

Sık sık çağımızın kaygı çağı olduğuna dair yorumlar duyuyor, kaygıdan kurtulmanın yollarını aramaya teşvik ediliyoruz. Peki nedir kaygı? Bakış açımızı değiştirerek kurtulabileceğimiz (ve kurtulmamız gereken) bir duygu mu, yoksa temel bir insanlık durumu mu? Kaygı Üzerine'de Renata Salecl, gerek bireyleri gerekse toplumları zaman zaman avucuna alan bu ruh halini mercek altına yatırıyor ve soruyor: Kaygının temelinde ne var? Bir şeylerin kontrolden çıktığı hissi mi, yoksa aksine her şeyin fazlaca kontrol altına alınması mı? Seçeneksizlik mi yoksa çok fazla seçenek mi? Medya kaygıyı işlemekle mi yetiniyor, yoksa bizzat yaratıyor ve körüklüyor mu? İlaçlar kaygıyı azaltıyor mu yoksa besliyor mu? Kaygı gerçekten de mutluluğun önündeki en büyük engel mi, yoksa mutluluğun nihai hedef olarak yüceltilmesi ve mutluluk baskısı insanları kaygıya mı sevk ediyor? Bir başka deyişle, kaygıya neden olan şey tam da kaygıdan kurtulma çabası olabilir mi?Salecl bu soruları yanıtlarken, gündelik hayatta yaşadığımız kaygıları dört temel başlık altında inceliyor: savaş kaygıları, hiperkapitalizmin getirdiği (ve suistimal ettiği) kaygılar, aşk ilişkilerinde yaşadığımız kaygılar ve ebeveynlik kaygıları. Psikanalizin temel kuramlarının yanı sıra edebiyat, sanat, sinema ve popüler kültürden de faydalanan Salecl, hayatımızın kaçınılmaz bir parçası olan kaygı üzerine yalın ve derinlikli bir çözümleme sunuyor.