- Şu tarihte
1 Mayıs'ın Ardından
1 Mayıs'ın ardından neler oldu neler bitti? Asıl sorun neydi, tartıştıklarımız neler?
Son bir kaç yılda 2009'da Emek ve Dayanışma Günü olarak resmi bayram ilan edilmiş 1 Mayıs işçilerin haklarının ve geleceğinin tartışıldığı,savunulduğu bir gün değil siyasi çatışmaların-sürtüşmelerin odağı haline geldi. Halbuki rakamlara bakıldığında kendini savunan işçiler o kadar azınlıkta ki bunu DİSK (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) bir araştırmayla ortaya koydu.
İş Kazaları
1 Mayıs'ta konuşulması gerekenlerin başında ülkemizde de kanayan yara olan "işçi güvenliği" gündemin geri sıralarında bir fısıltı olarak duyuluyor. Araştırmaya göre Türkiye'de her saat 80 iş kazası meydana geliyor. Yılda 706 bin iş kazası olurken,10 iş kazasından sadece 1'i SGK kayıtlarına geçiyor. TÜİK verilerine göre her gün 20,her saat 1 işçi hayatını kaybediyor. 2002-2005 yılları arası işçi ölümü sayısı 898 iken 2006-2012 arası 1223'e çıkıyor.
Ayrıca fiziksel ve ruhsal sağlıkta tehlike altında,895.000 kişi işe bağlık sağlık problemi çekiyor. %80'i fiziksel sağlığını,%9'da ruhsal sağlığını olumsuz etkileyecek şekilde çalışıyor.
Madenciler en çok iş kazası yaşayan ve en çok sağlık sorunu yaşayanlar. Her 10 işçiden biri yıl içinde iş kazasına muhatap kalırken, her 20 işçiden biri işe bağlı sağlık sorunu ile karşılaştı.
Rapora göre Türkiye’de resmi rakamlara göre kayıtlı taşeron işçi sayısı 2002-2011 arasında 387 binden 1 milyon 687 bine yükseldi. Taşeron işçi sayısı 2002-2007 yılları arasında yaklaşık 3 kat, 2007-2011 döneminde ise yüzde 50 oranında artış gösterdi. Sağlık sektöründe 2002 yılında 11 bin 685 olan taşeron işçi sayısı AKP hükümetleri döneminde 10 kattan fazla artış göstererek 2013 yılında 131 bin 201’e yükseldi.
Rapora göre, madenler için 2008 yılı verisi alındığında Türkiye’de milyon ton taş kömürü üretimi başına düşen ölüm sayısı Çin’den 6 kat, ABD’dense 361 kat daha fazla. Sektörde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Kazası İnceleme Raporlarına göre incelenen ölümlü iş kazalarında asıl işveren işçilerinin sayısı iki, alt işveren işçilerinin sayısı 30′dur. Bu verilere göre alt işveren işçilerinin toplam iş cinayetlerindeki ölüm oranı yüzde 94′e ulaşıyor.
Yaşamaya fırsat bulamamak
Raporda resmi çalışma sürelerinin AB ülkeleri ortalamasında 38,6 saat olduğuna dikkat çekilirken, Türkiye’de bu rakamın 45 saat olarak belirlendiği hatırlatılıyor. Buna göre, Türkiye’de işçiler Avrupa Birliği üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında ortalama 6,4 saat daha fazla resmi haftalık çalışma süresine sahip. Fiili çalışma sürelerine baktığımızda ise Türkiye’de tam zamanlı bir işte çalışan bir işçinin fazla mesailer dahil ortalama haftalık çalışma süresi, Norveçli bir işçinin 14,5 saat Avusturyalı bir işçinin 9,7 saat üzerinde.
Ekonomik çilekeş
Raporda 50 saat ve üzerinde haftalık çalışma süresine sahip olanların sayısının 9 milyon 622 bin olduğu ifade ediliyor. Bu kişiler toplam iş başındaki çalışanların yüzde 40’ını oluşturuyor. Her dört kişiden biriyse haftalık 60 saatin üzerinde çalışıyor. Çalışmak haricinde bir şey yapma imkanı olmayan ve 72 saatin üzerinde çalışma süresine sahip olanların sayısı 1 milyon 611 bini, oranıysa yüzde 7’yi buluyor. Bu kişiler haftada 7 gün çalıştığı takdirde günlük en az 10 saat çalışmak durumunda.
Raporda 99 Dünya ülkesi üzerinden yapılan hesaplamaya göre Türkiye 14 günlük asgari yıllık ücretli izin hakkı ile en düşük ücretli izin hakkının bulunduğu 35 ülke arasında. Buna göre Türkiyeli işçiler, Angola, Fas, Güney Afrika, Kamboçya, Cezayir başta olmak üzere söz konusu Dünya ülkelerinin dörtte üçünden daha az ücretli izin hakkına sahiptir.
Rapora göre Türkiye 4,6 gün ile, Avrupa ülkeleri dikkate alındığında en az hastalık izni alan işçilerin ülkesi. Bulgaristan’da hastalık izni 22 günle başı çekerken, Türkiye’de işçiler hastalansa da çalışmak durumunda. Hastalık izni kullanılan gün sayısı Portekiz’de 12, Norveç’te 10, Romanya ve Fransa’da sekiz, Almanya ve İtalya’da yedi gün.
Rapora göre evden uzakta bir haftalık tatil masrafının karşılayabilecek olanların oranı sadece yüzde 14. Buna göre 63 milyon 223 bin kişi evden uzakta bir haftalık tatil yapamıyor. 41 milyon kişi iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek yiyemiyor. 27 milyon insan kışın ısınamıyor.
Rapora göre 12 milyonu aşkın kişi günlük 12 TL gelir ile karnını doyurmaya, barınmaya ve ısınmaya çalışıyor.
İşsizlik ise bir başka sorun olarak gözümüze çarpıyor.Rapora göre AKP öncesi 11 yıllık dönemde ortalama geniş tanımlı issizlik oranı yüzde 10,1, AKP’li dönemde geniş tanımlı işsizlik oranı ortalama yüzde 16,7’dir. Bu ciddi bir artışa denk gelmektedir. AKP öncesi 11 yıllık dönemde resmi issizlik oranı ise yüzde 7,9’dur. AKP’li yıllarda ortalama resmi işsizlik oranı ise yüzde 10,1’dir. AKP öncesi 11 yıllık dönemde işsiz sayılmayanların sayısı ortalama 509 bin iken AKP’li dönemde işsiz sayılmayanların sayısı ortalama 1 milyon 760 bine ulaşmıştır.
Rapora göre beş milyon geniş tanımlı, üç milyona yakın resmi işsizin varlığına rağmen, işsizlik fonundan sadece 255 bin kişiye ödeme yapılıyor. Mart 2014 tarihinde yapılan bu ödemelerin toplamı 129 bin TL. Buna karşın fonun toplam varlığı 73 milyar TL’ye ulaştı. Fondan aktif işgücü programları için ödenen para işsizlere ödenen paranın üstünde. Örneğin 2010 yılında hükümetin yapması gereken yatırımların önemli bir kısmı fondan karşılandı, söz konusu rakam işsizlere ödenen paranın dört katını aştı. Fona hak kazandığını düşünen her dört kişiden biri hayal kırıklığına uğradı ve ödenekten faydalanamadı. Rapora göre Fonda biriken parayla, fona yeni ilave olmaksızın, 2,5 milyon işsize beş yıl işsizlik bedeli ödenebilir. Buna karşın fonda biriken paranın yağmalanması, sermaye kesimleri ve hükümet için kaynak haline gelmesi temel hedef haline getiriliyor.
Rapora göre, Şubat 2014 tarihinde Tüketici kredileri toplam 332 milyar TL seviyesine yükseldi. Bu rakam devletin 2014 yılında yapmayı hedeflediği ‘askeri ve faiz dışı’ harcamalara denk. AKP döneminde halkın kredi borçları sabit fiyatlarla 19 kat artış gösterdi Borç batağından çıkamayanların toplam borcu 10 milyar TL’yi geçti. Bu tutar 5 milyon asgari ücretlinin 2 aylık maaşından fazla.
Çalışan kadınlar halen zor durumda.Rapora göre, kendisine gelir sağladığı bir faaliyette çalışan kadınların oranıysa toplam çalışabilir çağdaki kadınların sadece yüzde 18,6′sı. Ekonomik bir faaliyette çalışan kadınları yüzde 30′u ücretsiz aile işçisi ve yaptıkları çalışmanın karşılığında bir ücret almıyorlar. Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik yüzde 15,2 ile yüksekokul mezunu erkeklerin yüzde 6,5’lik oranının iki katıdan Başta umudu kesik olanlar olmak üzere son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ancak işe başlamaya hazır olduğu halde işsiz sayılmayanların yüzde 58’i kadın. Geniş tanımlı işsizlik kadınlar için yüzde 23 oranında.
Kazanılamayan haklar
Rapora göre, tüm bu olumsuz koşullar altında sendikal haklar gasp edilmeye, dünyada emsali olmayan işyeri ve işkolu barajlarıyla işçilerin iradesi baskı altına alınmaya devam ediliyor. İşverenlerin işçi üzerindeki keyfiyetine son veren toplusözleşme düzeni tahrip ediliyor. Toplu sözleşmeden faydalanan işçilerin oranı 1988 yılında yüzde 22,9 iken 2011 yılında yüzde 5,4 seviyesinde geriledi. Yeni çıkartılan sendikalar yasası grev hakkını kısıtlayan ve işçi işveren arasında devlet müdahalesini kalıcı kılan anlayışıyla 12 Eylül hukukunu devam ettiriyor. Yasanın koyduğu yetki barajları ile beş milyon 870 bin işçi için fiili toplusözleşme yasağı gündemde.
Ayrıca Temmuz 2013 itibarıyla 11 milyon 628 bin 806 işçiden, 1 milyon 32 bin 166 işçinin sendikalı olduğu, sendikalı işçi sayısının Ocak 2014 itibarıyla 1 milyon 96 bin 540 olarak gerçekleştiğini biliyoruz. Bu durumda hakkını savunan işçi sayısı tüm işçilerin %10'u bile değil.
Ne oldu?
Peki 1 Mayıs 2014'te ne oldu?
İstanbul Valiliği'nin açıklamasına göre; İstanbul'da 1 Mayıs eylemleri sonucunda 19'u polis 90 kişi yaralandı. Yaralıların 23'ünün halen hastanede tedavi altında olduğu açıklandı.
İstanbul Valiliği, sabah saatlerinden itibaren polisle çatışmaya giren göstericilere yapılan müdahalelerde, 142 kişinin gözaltına alındığını belirterek, 19'u polis memuru olmak üzere toplam 90 kişinin tedavi edilmek üzere hastanelere intikal ettiğini, 23 vatandaşın da halen hastanede olduğunu bildirdi.
Peki bunlar nasıl oldu? 19 Nisan 2014'e gidelim ve Erdoğan ne demiş bir bakalım:
Miting mi yapacaksan git Yenikapı’ya Maltepe’ye.. Bundan sonra bazı ilçelerimizde de butik meydanlar düzenleme kararı aldık. Ama gelip esnafın camını çerçevesini indirecek şekilde Taksim’de Kadıköy’de bunları yapmak mümkün değil. Kesinlikle bunlara fırsat vermeyeceğiz.
Neden cam çerçeve iniyor? Neden polis orada, neden Taksim kapatılıyor? sorularının cevabını vermek sadece "vandalizm" sebebiyle açıklanamaz. Dahası toplu taşımanın ve ulaşımın neredeyse yasaklanması kabul edilemez, 2014 Türkiye'sine ayriyeten "ileri demokrasi"mize yakışmaz. Gerilimden nemalanan iktidar geride yaşayan masum halkı kandırma çabalarında olduğunu görmüyor değiliz, sandığı halkın yargı organı olarak kabul etmek tamamiyle yanlıştır. Elbette ki yanlışın hesabı bir gün sorulacaktır.